Yüce kalpli insan "Bendeniz"

Sevgili Bendeniz, bloguma şahane bi' şablon-gördüğünüz üzre- yaptı...Dünyalar iyisi Bendeniz'e acayip teşekkür ediyorum...Daha da değişikler devam edecek diyor...Beğenmeyeni döverim söyleyeyim!

Ego!


Ego, insanı yücelten-alçaltan, en yüce değer!

Not:Karikatürün yazıyla pek bi' alakası yok, sadece hoşuma gitti koydum=)

Kaçakgay Kimlere Aşık Olur Ki?


Astroloji!...Pek itimat ettiğim söylenmez, günlük burc falına mı...Yok yok onları da okumam...Ama geçenlerde, burçlarla baya ilgilenen bi' arkadaşımla muhabbet ediyorduk...Çocuk burçlara kafayı takmış...Kova burcudur kendileri, bense ikizler...Ben ordan atladım "Kova"lar "İkizler"e hayrandır dedim-ki bunu daha önce duymuştum...Zaten çocuğun o anda hayranlığı başladı...Dermişim...Pek ilgilenmesem de astrolojiyle, İkizler burcu erkeği özelliklerinin çoğunun benimle örtüştüğünü söylemeden edemeyeceğim....


Bi' de blog arkadaşlarımızın "Kimlere aşık oluyorsun?" mimi var...Mim dalgası başlamadan durmadan önüme çıkan bu testi yapmıştım...Astroloji demişken , mimlenmeyi beklemeden yayınlayayım ama testi tekrar yapmam gerekti...Sonuç için...Allahtan sonuçta değişiklik yok...


Sanatçı Ruhlu

Sizin ruhunuzda sanatçılık var. Bir manzara seyretmektense bazen size gerçeküstü bir manzara resmine bakmak daha fazla keyif verir çünkü sanat çoğu zaman gerçekten daha kusursuzdur. Genellikle hayalinizde bir karakter yaratırsınız ve önce ona aşık olursunuz sonra da gerçek hayattan biriyle karşılaştığınızda hayalinizdekine ne kadar benzeyip benzemediğine bakarasınız. Bu yüzden çoğu kez olduğundan başka gözüken kişiler size çekici gelir çünkü bu türdeki kişiler sizin hayalinizdeki kişiyi azçok algılarlar ve kendilerini ona benzer bir karakter olarak gösterirler. "Tanıdığımı sanmıştım" lafı sizin genelde ilişkilerinizin bitiminde kullandığınız bir sözdür. Sizin gibi sanatçı ruhlu ve sevmeye açık birinin kalbini kazanmak her ne kadar kolay olsa da bunu sürekli kılabilecek kişi hayalinizdeki mükkemel sevgiliyi unutturup size gerçekliğin güzelliğini gösterebilecek kişidir. Bu kişiyi tanıdığınızda onu hatalarıyla sevmeyi öğreneceksiniz.


Tutmuyor desem yalan olacak...Ama sorulan on sorunun bu soruya götürmesi şaşırtıcı değil...Ama birini tanımlamak için yeterli de değil...


Ben de, Gayyor&Şahmaran ve Tiglion'u Mim'leyeyim...

Hakikat!

Hakikat; ancak inanmayarak, inançları bi tarafa bırakıp, kuşku duyarak bulunur!

Kaçakgay uyandı..."Gitmek"e gitti

Uzun biraz ama...
Kırgınlık üzerimdeki, telefon ötüyor bi' taraftan...Uyanma vakti gelmişmiş...Derse yetişmek için kurduğum alarmdır öten..Kendileri çok ısrarlılar...Benim ısrarım halbuki ondaki...Ama dünden kalma soğuk algınlığım devam ediyordu, ya da ben ona yordum ve uyumaya devam ettim...

Saat 11.00...Telefon çalıyor...Okulun Öğrenci Topluluğundan kız arkadaş arıyor..."Kaçakgay uyandın mı, nasıl oldun?"..."Uyandım evet de, tekrar uyudum işte...Toplantıya geleceğim, 12.30 da"..."Tamam erken gelirsen, biz oradayız"...O sırada çıkıyorum yataktan, el yüz yıkamaları...Derken ikinci bi' telefon...Yine okuldan bi' kız arkadaş-Çılgın-..."Kaçakgay ne yapıyorsun?"...Aaa Çılgıncım iyiyim sağol, ya dün mesaj atmışsın da kontor yok dönemedim sana, senin hediyeni getireyim bugün-Ki doğum günü hediyesi almıştım ona 4 ay önce, evim olursa evime getirirsin demişti, çünkü ev hediyesi gibi saçma,komik bi' hediye,-- kimse düşünmeye kalkmasın bulamaz---...Ona da 12.30 da topluluk odasında toplantımız olduğunu, oraya gelmesini söyledim...Evden çıkıp pohaçıdan bi' patatesli bi' de zeytinli pohaça ve yanına bi küçük çay aldım...

Şimdi okuldayım...

Binanın girişinde bi' iki gündür bana mesaj çeken ama benim cevap veremediğim arakadaşımı gördüm...

Seslendim arkasında "Monsieur...Monsieur..."...Beraber topluluk odasının bulunduğu binaya doğru yürürken akşam için sinemaya gidelim diye kararlaştırdık...

Ve topluluktayım...

Kız arkadaşın biri sandelyeleri birleştirmiş uyuyor..."Uyu anam uyu, yarasın"...ve Çılgın geldi...Sarıldım ona..."Yıllardır görmediğim akrabama sarılmış gibi oldum yaw" dedim...O da "Ben de" dedi...Halbuki kız, önceden benden hoşlandığını itiraf etmişti...Allahtan o mevzular kapanmış, iki akraba olmuştuk artık!...

Bilgisayarı açtım, flash diski taktım, etkinlikler için iki dosya açtım gösterdim...Yorumlar yapıldı...Ve bi' etkinlik için ben konuşmaya başladım...Ve ordan biraz önce sandalyede uyuyan kız uyanmıştı oturuyordu bile-Sancan-..."Ya Kaçakgay yavaş ol, yetişemiyorum hızına, not tutmaya çalışıyorum görüyorsun!" dedi...Ve hafiten bi' yavaşladım tabi...Mevzu mevzu üstüne, politikadan kültür sanata geçişler derken, Sancan:"Kaçakgay senin çıkmak gerekiyor farkında mısın?"...Saate baktım..."Evet ya, dün söylemiştim sana unutmamışsın"...."Kaçakgay yarınki planların içinde arayıp hatırlatabilirim-dalga geçerek söylüyor ama ara desem arar hatırlatır valla-"...Hemen kesik uçlu eldivenimi, kulaklı beremi ve montumu giyip çıkmışımdır...

İşimi halledip eve geldim derken o sırada Monsieur ile 16.30 da durakta buluşma kararı aldık...Her zamanki gibi ödemeli arayarak hallettim iletişim işini-Ya ayda 400 kontor harcıyorum, bıktım ama, yeter milletten yiyeyim birazcık da-...

Ve durakta buluştuk Monsieur ile...Taksim'e gidiyoruz...Hüseyin Karabey'in "Gitmek Benim Marlon ve Brandom" filmine gideceğiz...Film sadece "Beyoğlu Yeşilçam" sinemasında var...Filmin 6 Ödülü var ama bi' kaç hafta bile vizyonda kalamadı!...

İstiklaldeyiz...

Sahaflara gittik önce...Kitap alacaktım ben...Michel foucault'un "Les Mots et les choses-Kelimeler ve şeyler"...Neyse baya gezdik Aslıhan Pasajını...Bulduk da ama pahalıydı bence...Almadım...

Ayvalık tostu yiyoruz...

Ne Ayvalık ama...Ketçap mayonez anladım ama, yahu bu ayvalık tostuna amerikan salatası ne zaman kontamine oldu?!..Neyse vıcık vıcık tostu yiyip, yanına da çayları yudumladıktan sonra üstüne de bi' sigara yaktım...Zaten bu sigara en iyi yemek sonrası gitmez mi ki!...-Mutlu olsak içiyoruz şu mereti, üzülsek yine içiyoruz...Her iki ihtimalde mahvoluyoruz, mahvediyoruz!-...

Ordan kalkıp "Mephisto"ya gittik kitaplara bakarken, aklıma Küçük İskender'in yeni kitabı "Ölü evinde sex partisi" geldi...Ve ilgilenen kıza "Küçük İskender'in kitapları nerde acaba" diye sordum...O da ordaki genç çocuğa dönerek "Arkadaşa Küçük İskender'in kitaplarını olduğu stantı gösterir misin?" dedi...Buraya kadar herşey normal ama...Görevli delikanlı bana dönüp yüzünde çoğu insanın farkedemeyeceği tebessümlü bi' bakış vardı...Farkettim...Ama bende herhangi bi' gariplik, farkınavarılabilirlik hiç bi' şey yoktu-ki olsa ne yazardı-...Sadece "Derman İskender Över"i sormam sayesinde öyle bi bakış fırlatmıştı bana...Neyse kitabın yerini gösterdi..."Teşekkürler, alırım ben" deyip gitmesini sağladım...-Ki çocuk da eşcinsel olup, ordaki görevli kız arkadaşa "İskender Abi'nin kitaplarını soran olursa bana yolla" demiş olabilir, ama "Hıhh, ben pas vermem o zibidiye" deyip gırgır yaparmışım...-Film seansı da yaklaştığı için kasaya doğru yaklaştık...Kasaya kitabı uzattım...İki tane hoş kız vardı kasada...Kitabı verdiğim kız gayet normal, bi' kitap alırmışım gibi bakarken, parayı alan beni süzdü, içinden "Tüh tüh, sen de mi geysiiiinn, hiç yakıştıramadım sana, bi' yakışıklıyı daha kaybettik, olsun yine de sizi seviyorum" der gibi baktı-ki bu bakışın edebi tanımlaması bende "ekşimtırak tebessümlü bakıştır"-Yanımdaki arkadaş mı, yani Monsieur...Tüm bunlardan habersiz, Küçük İskender kimdir onu da bilmiyordu, duymuştu o kadar...Ama Küçük İskender hakkında ufak bi' bilgilendirme yaptım ona...--İskendercim sana sesleniyorum, "Ne oldu 'Şiir Geceleri' olmayacak mı bi' daha?Gerçi son geceye katılmıştım, hani şu 6 Mayıs'ta Beyoğlu Meis kafede olan...Sen yoruldum, bu son demiştin, yaw tekrar başlasak diyorum, ne dersin?-Çok samimice mi ne yazdım ne, bi' defa konuşmuştuk işte ona say--

Beyoğlu Yeşilçam sineması kapısındayız...Beyoğlunda tüm sinemalara gitmişimdir...Burası hariç...Duyumlarım mı?...Hiç de hoş değil..."Gitmeyin!, paranıza yazık!, kötü bi' yer!" cinsten...Kapıdan içeriye giridik-Kapı ki ev kapısı gibi küçücük-...Biraz ileriden aşağıda gişe olduğunu belirten elle yazılmış bi yazı, merdivenlerden aşağı indik-sanki mahsene iniyoruz-...Ve karşımıza loş ışıklı sayılabilecek bi yer çıktı...ilk izlenim önemlidir ya hani...Ama ben içine girdikçe sevdim burayı...Karşıda bi pano var, üzerinde toplu iğneler...İğnelerle sıkıştırılmış küçük kağıtlar...Kağıtların üstünde gelen geçenin "Yeşilçam Sineması" hakkında yazdıkları küçük yazıcıklar, yazılar...Sol köşe de "bar görünümü desem değil, kahvehanedeki ocak görünümü desem o da değil" olan bi' şey var, ama hoş durduğu kesin...Duvarda Türk ve Dünya Sinemasından Eski film afişleri...Artistlerin posterleri...Orjinel, baya...Bayağı değil bence...Küçük masalar sandelyeler...Onlarda biraz oturup aldığım kitaba göz attım biraz...Film başlamadan önce sigara içmek için girişe çıktık...Girişte "minibüsün ikili koltuğu çıkartılıp oraya konulmuş" gibi duran koltuğa oturduk...Bi' taraftan sigara mı içerken, öte yandan insanları gözlüyorum...Kapıda bi' kız sevgilisene-ki erkekti sevgilisi- "Ben buranın girişini beğenmedim girmeyelim canımm" dedi ve girmediler, bi' kaç saniye güldüm buna...Sonra bi adam yaklaştı bize-25_30 yaşlarında-..."Bu film güzel mi,yeni bi' film mi?"dedi.."Evet evet yeni, bence güzeldir izleyin isterseniz"-maksat müşteri artsın-...Aşağıya indik ve kapılar açılmıştı, salona girerken "yorum panosuna" göz atıp geçtim...İçeriye girmemle şok olmam bir oldu...Arkadaşlarımın burayı beğenmemesine şok oldum...Evet çok küçüktü, saydım 72 koltuk var, ekran da çok küçüktü...Ama o kadar doğladı ki, ya ekranın iki tarafında ve çevrede asılı duran; sarı-kırmızı-mavi-yeşil rengarenk ışıklar ne de hoştu, niçin burayı beğenmediniz ki!?...Modern bi' yerler mi arıyorsunuz...Zaten çok ki...Cidden çok samimi bi ortamdı burası...Bi' de Emek sinemasını severim ben, hani şu bi' zamanlar Emekli Sandiğı'nın olan,ismini ordan alan, tavanı yaldızlı Barok süslemeli sinemayı-ki orası 875 kişiliktir-...
Film mi, film de çok güzeldi ama ona ayrı bi' yazı gerekir, şöyle diyeyim "Dramatik ve politik bi' filmdi, gayette güzel işlenmişti konu"...Film arasında çay içerken ne mi yaptım, elime kalem alıp küçük bi kağıda bi' şeyler yazdım ve altına "KaÇaK" yazıp panoya astım...Siz de giderseniz benim kağıda bi'şeyler karalayın...Gittiğimde muhahkak kontrol edeceğim ve çok sevineceğim...Söz...

Dar Hejiroke-İncir Ağacı


Gayyor canla Kürtçe müzik yayınlayalım demiştik, o yayınlamış sıra bendeymiş=)...Bu türkü Gayyor&Şah ve innersilence'a armağan olsun...ve tüm hem cins aşıklara diyorum...peki peki karşı cins aşıklara da gelsin...

"Dar Hejiroke"(İncir ağacı)...

Mim!





Tiglion mim'lemiş beni=)...Masaüstümü printscreen yapacakmışım...ama ben buna bişey daha ekleyip yeni bi mim fırtınası başlatacam...Çalışma masanızın fotosu, zamanı var daha bunun, masalarınızı toparlamaya başlayın bakayım...Biraz kendi masaüstümden bahsadeyim, göreceniz üzre kullanılmayan klasörler diye bi' klasör var aslında abur cubur herşeyim orda benim...Bu kadar...Ben kimi mimlesem diye düşündüm, zaten herkes mime katılmış...Ama "ben katılmadımmmm" diye mail atarsanız sizi de mimleyebilirim=)

Özür Dilemek istiyorum!

www.ozurdiliyoruz.com

Halep Pasajı'ndan el temizliğine....


Hava soğuk ama insanların yoğunluğundan tatlı bi' rüzgar esiyor İstiklalde bu akşam...Aslında Hisarüstü yolcusuyum ben...Uğrayıverdim İstiklal'e...Ayaküstü arkadaşıma bi' selam verip ordan otobüsle geçecektim Hisarüstüne...Ki...Havanın soğuk olmasından ötürü, 25 dakika önce evde hiç bi belirti vermeyen çişim, artık uyarmaya başladı beni...Derken Halep Pasajını görüp girdim, aşağıda Beyoğlu Sinema'sının tuvaletine girdim...Girmez olaydım...Çişimi yaptım, elimi bile yıkamadım-yani su bile harcamadım-...Cebimden 50 kuruş çıkardım bıracaktım ki...Sorayım ne kadar dedim...1 YTL...Böyle şirin şirin "Pahalıymış yaw" derken cebimden bozukları toparlıyordum...80 kuruş çıktı...Yine şirin bi' şekilde "80 kuruş bozuk var" dedim...Adam ne dedi peki...Bozarız...Verdim 20 YTL velhasıl...Verdi 19 YTL...

Şimdi "El yıkama" konusuna gelelim...Dedim ya tuvalete gittim elimi yıkamadan çıktım...Belki bazı kimseler...Iyyy Kaçakgay ne mikrobik insan diyecek ama izah edeyim...Umumi tuvletleri kullanmayı tercih etmem pek...Bence çoğu mikrop yuvası...Kapı kolundan, musluk başına kadar...Ve o yüzden musluk başlarına dokunup elimi bile yıkamam...Çiş sonrası anti-bakteriyel jelimi çıkarıp elimi temizlerim...Hatta o da yoksa bence çiş yaparken dikkat edip, elinizi hiç bi' yere sürmeyin ve elinizi yıkamayabilirsiniz...Erkekler için söylüyorum, pipiniz emin olun musluk başlarından temiz...İstisnalar hariç...

Bi' de şimdi aklıma okulun yemekhanesi geldi...Çoğu öğrenci yemek öncesi elini yıkamayıp, sonrasında yıkıyor...Ne büyük saçmalık bu...Hem sonrasında hem öncesinde yıkasalar, tamam diyecem...Ama elinizle yemek yemediyseniz, bulaşmadıysa sonrsında yıkanmayabilir...Ki ben öyle yapıyorum...Ama yemek öncesi yıkamayıp sonrasında yıkayanlar tamamen özentidir!...Herkes yıkadığı için yıkamaktadırlar...Bunu açık bi' şekilde görüyorum...Bi' kamera yerleştirip, denekleri tek tek yemek yemeye yolladığımızda yemek sonrası el yıkama oranı, müthiş derecede düşecektir...Kimse olamadığı halde yıkayanların çoğu ise "özenti sonucu alışkanlık"tan ötürü yıkamakta olacaklardır...

Geniş spektrumlu temizlikler...

Profiterol!


Profiterol kadar tatlı bi' hayat varmı,
var da ışık hızına mı erişti...

profiterol işte bildiğiniz profiterol...
Çikolata sosu dudaklarınızı emdire emdire morartan tatlı...
Bi' sevgili öyle emer, bi de ben...
Benimkisi profiterol sevgisi...
onunkisi içgüdüsel...
Ama profiterol sevgisi daha anlamlı bana...
Diğeri daha vahşi...daha hayvan sevgisi dolu...
Profiterol o kadar masum ki...
Bi' de taze olduğunu düşünün...
Ekmekleri ne de hoş duruyor...
Bazılarının üstü çatlamış...
Nazar değmiş...göz etmişler..
Ya içinden fışkırın kremşantisi ya...
O kadar saf duruyor ki...
Utancından ekmeğin içine saklanmış...
Parmağımla dokundum, hemen elime yapıştın...
Lütfen bana dokunma, yeme beni! dermişcesine..
Ama sen neden bu kadar tatlısın ki be sevdiğim...
Ya da neden bu kadar güzel duran bi' ekmeğin içine saklandın...
Neden neden!
Ekmekler, ya siz!
Spor turnuvasında mısınız...
23 nisan gösterilerinde mi yoksa...
Neden üst üste çıkmış,
Birbiri omzuna basarak yükselmiş insanlar gibi duruyorsunuz,
O üzerine tayt giyenler gibi...
Tüm vücüd hattınız neden ortada...
Ben sizi yemesem başkaları yiyecek...Biliyorum..
Lütfen alınmayın bana..
Öyle bi' yiyecem ki sizi...
Mum ışığında,
Romantizmin doruklarında,
iki parmak aramda saatlerce kalmak isteyeceksiniz,
Ama yanılıyorsnuz ağzım daha rahat, dişlerim size dokunamaz,
O sıcak sevgi dolu ağzımda,
Sevginin sıcaklığı eritecek sizi,
Korkmayın sakın!

ERDAL EREN!

17 yaşındaki Erdal Eren’in idamının üzerinden 28 yıl geçti. 12 Eylül karanlığında darağacında verilen ‘en genç’ can olan Erdal Eren, mahkemedeki son sözleriyle davanın ve kararın hukuksuzluğunu ve amacını dile getirmişti: “Benim hakkımdaki kararın üst düzeydeki sıkıyönetim komutanları tarafından verildiği o kadar açıktır ki, normal hukuk usulleri dahi ayaklar altına alınmıştır.”

Erdal Eren üzerine söylenmiş bi' parça, gurup yorum'dan...

Bayram'da aldığım mesajlar...


Yazmak istedim bloğa...

*Güne toplu atılan mesajlarla başladım...(Bayramını kutlarım vs..vs.. Gönderen Adsoyad)

Bu mesajlara cevabım toplu mesaj şeklinde oldu(Teşekkürler...Ben de sizlerin Bayramınızı kutluyorum,..KAÇAKGAY)

*Sonra bi' kaç tane de şahsıma yollanmış, samimi mesajlar aldım..Onlara gayet samimi bi' şekilde cevap verdim

*En son gelen mesajda sadece "Bayram mesajı" yazıyordu...Neyse teşekkür ettim bu mesaja...

Az önce bi' kız arkadaş yine sadece "Bayram mesajı" yazan bi' mesaj atmış...Ben de:"Kız arkadaşın adı"cim bunu yapan oldu, lütfen orginal bi mesaj yolla" diye cevap yazdım...O da:"Kim yaptı be uyduramasana, kıskanç mısın ne:)" yazmış...Ben de:"Ne kıskanacam, deli manyak" yazdım...

Şimdilik çeşit bu kadar..
Şimdi bi çeşit daha eklendi..
"Yücce rabbim sizi bu günde...." diye başlayan mesajlar...cevap vermedim...hiç samimi değil bence...

Kaçakgay'in çantasındakiler...



Çantam ve içindekiler emrinize amade...
Ne varsa döktüm, ama "Kaçakgay ne bu prezervatifler?" demeyin...1 Aralık Dünya AIDS gününde dağıttığım için, ordan kalma onlar...Onun dışında anlamadınız bi' şey olursa çekinmeyin sorun:))




Hangimiz HIV pozitif?Ne farkeder?...




Pazartesi sendromu yaşamadan, sabahın 7.30 unda uyandım bugün...8.30 da derse yetişeceğim...Bi' tane kivi yedim bi' güzel, sonra da üzerine bi' bardak süt...Dersteyim,
dersi anlatmaya kalksam çok kötü olacak, çünkü ben bile anlamadım...


Bölümden girer girmez stantı gördüm...Evet evet bugün 1 Aralık'tı...Dünya AIDS günüydü bugün...27 yılda 27 milyon insanın öldüğü, immunosuppressive bi' hastalıktı AIDS...Broşürler dağıtılıyor, hastalığın nasıl bulaştığı açıklanıyor, eşcinsel hastalığı olmadığı anlatılıyordu... Korumalı ilşkiye girilmesi gerektiği vurgulanıyor...Bedava prezervatif dağıtılıyor...Ben de taktım kokartımı-Hangimiz HIV pozitif? Ne farkeder?-...Stickerlarımızı aldık sınıfların kapılarına yapıştırdık...Bölümün gündemi haline getridik evet, bugün Dünya AIDS günüydü, ve dikkat çekmeyi başarmıştık...Herkes kokartlarını takmış dolaşıyordu ortalıkta...Ders sonrası bi avuç çeşit çeşit prezervatif aldım stanttan-çikolatalı,ince formu,gül kokulu,çilekli- tek hoşuma gitmeyen, ister istemez prezervatif markasının reklamını yapmaktı, ama mecburen yapıyordum...Gördüğüm arakdaşlarla da konuşup verdim...Daha sonra yine ders yorgunluk ve evdeyim, aslında bugünümü yazsam, baya bi' yer kaplar ama şimdilik bu kadar...Dünya AIDS günümüz kutlu olsun... Unutmayın, arkadaşılık ilşkileriyle HIV geçmez kimseye...Hangimiz HIV pozitif?Ne farkeder?...

"Mutluluğun Resmi" bile yok!




Bazı anlar olur hani, ne yazacağını bilmezsin…Ben iki gündür ne yazamayacağımı da bilmiyorum, ne yazmaman gerektiği muallakta….Bilmiyorum…Garip bi’ boşluk, garip bi’ sıkıntı içimdeki…O güzel güzel öyküler yazabilen ben, şimdi yazamıyorum….Hiç bi’şey yazamıyorum…

Üsteki Resim mi? Evet anlamsız, yazıyla alkası yok ama?Anlatmak istedim onu, onun bile bi' mazisi var...

Nazım Hikmet, Abidin Dino’ya bi’şiirinde şöyle seslenir…

Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
1961 yazı ortalarındaki Küba’nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?”

Abidin Dino da bi' şiirle cevap verir, Nazım'a...

Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna’nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,Ne geceler…
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya… ‘ diye bi şiirle karşılık verir Nazım Usta’ya…



3 Haziran ’63'te Nazım Hikmet ölümsüzleşir...7 Aralık 1993’de ise Abidin Dino…
Nazımla Abidin iki iyi dostlardır…İkiside Sovyetler Birliğinde bulunmuş, ikisi de sürgünler yemiş, ikisi de Türkiye sevdalısı olarak yaşamını yitirmiş…Ve Türkiye’de bulundukları sürelerin çoğu hapishanelerde geçmiştir…


Yağlı boya tabloya gelirsek, bu tabloyu Abidin Dino yapmamıştır, ölümünden sonra ortaya çıkan bu tablonun Abidin Dino’ya ait olmadığını Eşi Guzin Dino söylemiştir….
...
Anlayacağımız "Mutluluğun resmi" hala yok...
"Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmi" yok hala...

Biz ne yapmadık ki, paşam?-giriş-


Bi' gün bu yazı serisini yazmaya başlayacaktım biliyorum...ama o gün bugün değildi sanırım...peki neden...neden; çünkü Şahmaran'ın bloğunda "Hamdolsun" adlı yazıyı okuyunca, onunla farklı düşündüğüüz noktalar çıktı ve yazmak istedim...ama direk onunla farklı baktığımız yerden değilde, en başından alıp devam edecem yazıya...

Biz nerde hata yaptık…Hata mı yaptık, geri dönüşü olmayan bi’ şeyler mi …yoksa hiç unutulmayanından mı…yoksa çok unutanlar ülkesinde, az sayıda unutmayanları sildik attık mı biz bi köşeye…biz hepsini yaptık paşam…
biz köyleri yakmadık mı e ağam, biz 17 yaşındaki insanları mı asmadık, yoksa madımak da ozanlarımızı mı defnetmedik, ülkesini seven üç genci bi çırpıda dar ağacına mı yollamadık, biz “düşündüğüm dilde” konuşmak istiyorumları mı yok saymadık, biz farklı inanları mı kesmedik Malatya’larda, rahiplerimi öldürmedik Trabzon’da, soykırım yapmadık diye bağırdık, ama göz göre göre bi kurşunla öldürmedik mi ayakkabısı delik. sevda yüklü insanı, biz gazetecileri mi öldürmedik spor salonlarında, biz arabalarına bomba koymadık mı, aydınlıklarımızı karartmadık mı biz…biz yaptık biz yok ettik…
köyleri,
nahyeleri,
Dilleri,
Kürtleri,
Kültürleri,
Alevileri,
Ermenileri
Eşcinselleri;
Erdal Eren’i, Sivas’93’ü,Deniz’i,Yusuf’u,Hüseyin’i,Mahir’i,Taylan’ı,Hrant’ı,Ape Musa’yı,Metin Göktepe’yi,Uğur Mumcu’yu,Bahriye Üçokları,Pipa’yı, Ahmet Yıldız’ı…
Biz yaptık ulan biz yaptık bumları…o koskaca biz yaptı…O tarihte yenilmeyen, hep kazanan biz yaptık bunları, yine kazandık!
Kendi dilinde konuşmak isteyenleri bastırdık biz, o kurtuluş savaşında beraber olduğumuz insanları, ertesi günü yok saydık..yok etmeye çalıştık onları…onlar kaçtı..Tunceli’ye, Sivas’a,Maraş’a...oralara kadar gitmedik mi biz, yakıp yıkıp viran etmedik mi biz…yine kazandık yine kazandık…azıcık özgürlük isteyenlere terörist demeye başladık…savaş var, bitsin’e inat…savaş olmaz karşımızdaki “bi güç değil ki” laflarına kanıp…buna terörle mücadele dedik…Milyonlarca terörist yaşadı bu topraklarda! biz bunu unuttuk e paşa, unuttuk biz bunu…yıkamadık tabularımızı, çıkaramadık at gözlüklerimizi…milliyetçilik depoladık, vitamin niyetine…doktor tavsiyesi yaptık biz bunu…kendi halkıyla çatışmayı şeref saydık, davulla zurnayla karşıladık ölümleri…şu kadar askere şu kadar terörist diye karşılaştırma yaptık, yine kazandık biz…skormetrelerin insanları yazdığını unuttuk…insan kanlarıyla üzülen biz, insan kanıyla sevinen olduk…ne oldu bize, insanlığımız mı gitti elimizden, kim bıraktı onu, kim çekip aldı elimizde…bileniniz varsa bi zahmet geri getirsin…
Biz çok şey yaptık paşam çok şey yaptık…
Gazeteleri kapattık durduk...Durmadan yenisi çıktı biz yine kapadık…çözüm peşinde olmadık, gazete avcılığı yaptık…tv kanaları kapattık paşam, aynı zihniyetle…
eşcinselleri mi öldürmedik hunharca, onları bi boka yaramayan insan kisveleri saydık biz, dinden,dilden uzak, bi nefretle öldürdük biz onları…evrime inanmayan olmuştuk biz, ama onları geri evrim geçiren varlıklar gibi gördük,kısık tek gözümüzle baktık onlara biz…
ya işçilere ne demeli paşam, 3 kuruş para karşılığı çalıştırmadık mı biz, çalıştıranlara göz yummadık mı…tersanelerde can vermelerine,,,denizden boynuna bi iple çıkartılmasına seyirci mi kalmadık…ellerini kaybettiler onlar, parmaklarını bazıları, bazıları akciğerlerine dolan tozlarla hastalığa yakalanmadılar mı bi ömür boyu, bizim sayemizde, kim bakacak şimdi o 4 çocuklu aileye…yine biz bakacaz ama küçümseyerek, yok sayarak, gözümüzün tekini kısarak….
Biz çok şey yaptık ağam, paşam…
…paşam siz rahatınıza bakın,biz devamını getireceğiz, endişe etmeyin…biz hiç yenilmedik ki, yine kazanacağız tabiki…tıpkı siz gibi….!!1

Kendilerime


Sevdam bi' "garip",
Sanki ben...
Seviyorum kendilerimi,
Nolmuş!

Hızlı okuma kurallı bi' yazı...

bi taraftan ağzımdaki karanfilli sigaram,
öte yandan termoslu bardağımdaki çayın bitişi,
kafamın karışıklığı
çakma insan modeli
sebebi var oluşumun karmaşıklığı
gönlümün saçmalık tutkusu.
saçma tutkusu..
yarınkin ki planlarım
uykusuzluk
çizmediğim çizgiler.
yapamadığım yağlı boya tablolar.
unuttuğum isimler
aklımdaki simalar
bana bakan gözler
dikkat çeken tavırlarım
yazamadığım öyküler.
ilham kaynağım yok oluşu.
yağmurun gelişi
bitirilmeyen notlar
sessizdeki telefonum..
kapalı hattım.
sinirli insanlar.
cevapsız koyduğum mesajlar..
dökülen saçlarım.
yıkanmayan vücudum..
kokmayan tenim.
sabunsuz abış aram.
kısa tırnaklarım..
kıllı ellerim.kılsız bedenim..
kıl dönmelerim.
tümorlerim
derimsi kokan bilekliğim.
kopan boyun kolyem
tasmam..
kirlenen pantolonum
bozuk numarası yapan telefonum.
mürekkepli kalemlerim.
tarama uçlarım..
kirli bardaklarım.
çok tane fotokopilerim
bakılmayan kitaplarım.
yarım bırakılan romanlarım.
gitmediğim sinema.
görmediğim opera.
geçirdiğim opere.
dikiş izlerim..
sevişim sevişeceğim
yalnızlığım
insanlara bakmayışım
chronic baş ağrılarım,
farmakolojik sevdam
analjezik tutkum,
sympathetic duyarlılığım
anlaşılmazlığım.
cevapsızlığım
mahkumiyetim
kaybedişim
soyutluğum
fazla değer biçimim
İspanyol paça balak iğrentim
kendi halindeki saçım
mis kokan donum
in-organik giysilerim
alerjim
hipersensivite reaksiyonlarım
tavuk vücudum
sinuslerime dolan enflamasyonlarım
yamukluğumda artan baş ağrım
uyku öncesi sıkıntım
supine pozisyonum
yorgan altı düşlerim
masumiyet gizlerim
aşırı duygusallığım
tın tavrım
ters giden hayatım
düz duruşum
normal bakışım
farklı ben-im
peşimdeki kızlar
erkeksiz hayat
vıcık vıcık tiksintim
deli saçması obsesyonlarım
ağzımı arayan kulaklarım
duyulmayan sesim
astigmat gözlerim
koltuk altı losyonum
havuçlu yüz kremim
anti-bakteriyel jelim
sivilce çubuğum
dudak balımım
göz torbasızlığım
göz değmelerim
beynim zekam
ayırt edemeyişim
anlamamak aramak
kendimi eşimi
eşkendimi
benim gibisini
anlamdırmak
gizili tutmak
açık yapmak yapmamak
bağırmak
sessizlik
pısss….